Hayatımız boyunca belli tavırlar takınmamızı gerektiren içsel ve dışsal olaylar, uyaranlar ile karşılaşıyoruz. Büyükşehirlerin hızı ve yoğun iş hayatlarının gölgesinde, uyaranların saldırısına uğruyormuşuz gibi hissediyoruz. Gerçekten de insanın varoluş sürecinde ve sonrasında hayat, bizleri her daim taşımaya gücümüzün yetmeyeceği birçok yükle karşı karşıya bırakır. Yaşamın kendisi de zaten bu yüklere rağmen ayakta kalma süreci olarak tanımlanabilir. Bir diğer deyişle, yaşamı bir eğitim süreci olarak görmek mümkün. Her eğitim döneminde olduğu gibi yaşamımız boyunca da farklı zorluk derecelerinde sınavlara girer çıkarız. Sınavlar da, okul dönemlerinden hepimizin hatırlayacağı gibi, strese yol açabilir.
Örneğin okulda başarılı olmamız, iyi bir üniversiteye girmemiz, meslek sahibi olmamız gerekir. Yetmez, bu sefer de iş bulmamız lazımdır. İş bulmaya çalışmak strestir. İş buluruz; iş aklımızdakilere ve hayallerimize uymaz, uysa bu sefer çalışma arkadaşları ve patronun tavırları içimize sinmez. Çalışmak strestir. Ekonomik kriz olur işten ayrılmamız gerekir; işsiz kalmak strestir. Karşı cinsten biriyle birlikte yaşamak güzeldir ama o kişiyi arayıp bulmak zordur. Bulduğunuzda o kişi olup olmadığını anlamak daha da zordur. O kişi olmadığını anladığınızda ayrılmak çok daha zordur. İlişkiler strestir. Çocuklar her derdin ilacıdır ama onların iyi bir yaşam sürmeleri için bizlere düşen sorumluluk her derdin üstüne çıkar.
Çocukları geleceğe hazırlamak zordur, strestir. Sonra bir sabah depremle uyanırsınız. Bütün uğraşlarınızla var ettiğiniz her şey yok olmuştur. Veya su basmış her şeyiniz mahvolmuştur. Doğal felaketler her an kendimizi hazır tutmamız gereken durumlardır ama strestir. Sevdiklerimizle her zaman birlikte yaşamak isteriz ama olmaz, hiç beklemediğimiz bir anda en sevdiklerimizi kaybederiz. Strestir; sınavların en büyüğüdür.
Bir pencere vardır ki oradan baktığımız da hayat her yönden saldırır. Bizler, bu saldırılara karşı durmaya çalışırız. Bunu beynimizin stresle boğuşan kısmı olan limbik sistemimizle yaparız. Limbik sistem; insan beyin korteksinin geniş bir alanı tarafından idare edilen, dışardan gelen veya düşüncelerimizle oluşan her türlü uyarana bedenin vereceği cevabı düzenleyen sistemdir. Özellikle stres oluşturan uyaranların bedene zararını ortadan kaldırmaya, bunun için dolaşım ve sindirim gibi otonom sinir sistemi fonksiyonlarını düzenlemeye çalışır. Limbik sistemimizin ne kadar donanımlıysa, sıkıntılarla karşılaştığımızda o kadar az zarar görürüz. Donanımı ise içgüdülerimiz, aldığımız eğitim ve düşünce biçimimizle oluşur. Yeterince donanımlı olmadığında ve bizi doğru şekilde yönlendiremediği takdirde fizyolojik düzensizlikler kaçınılmaz hale gelir; irritabl kolon, baş ağrıları, gastrit, ülser, ürtiker, kronik depresyon, uyku ve beslenme bozuklukları, menstürasyon düzensizlikleri, fibromiyaljiler ve immün sistem zayıflaması gibi organik hasarlara neden olabilir. Yani gövdemizdeki tüm yaşamsal fonksiyonlar, limbik sistemimize gelen uyaranların etkisi altındadır.
Dışarıdan gelen tüm uyaranlar (müzik, gürültü, tüm görsel uyaranlar, bize söylenen iyi veya kötü sözler vb.) düşüncelerimizle oluşturduğumuz uyaranlar (“kilo vermem lazım”, “ya çocuğum olmazsa”, “yine kalbim çok çarpacak”, “yine tansiyonum çıkacak” vb.) kendimizle ilgili tanımlarımız (“şişmanım”, “mutsuzum”, “çirkinim”, “yalnızım”, “sinirliyim” vb.) ve yukarıda bahsettiğimiz yaşama dair sınavlar, limbik sistemimiz tarafından bir işleme tabi tutulur. Bu işlemde tüm geçmiş deneylerimiz, inançlarımız, ön kabullerimiz ve aldığımız eğitim rol oynar. İşlem sonunda karşılaştığımız uyarana, gövdemizin nasıl bir tepki vereceği limbik sistemin oluşturduğu kararla otonom sinir sistemimize iletilir. Kalbimizin, solunum sistemimizin, hormonlarımızın ve sindirim sistemimizin çalışmaları bu şekilde düzenlenir. Burada amaç, sağlığın ve hayatın devamıdır.